Aile içi şiddet nedir

Aile içi şiddet terimi birçok şiddet türünü kapsar: Aile içi şiddetten bahsedildiğinde, fiziksel şiddet, cinsel şiddet, psikolojik şiddet, sosyal veya ekonomik şiddet de söz konusu olabilir.

Aile içi şiddet çok farklı şekillerde tezahür edebilir: İtme, tekmeleme veya dövmenin yanı sıra, sürekli aşağılama, küçük düşürme veya sindirme, bunların dışında da kontrol ve tecrit, aile içi şiddet biçimleridir.

Bu terim çocuklara yönelik şiddetin yanı sıra örneğin trans bireylere yönelik şiddeti de kapsamaktadır. Üstelik şiddetin muhakkak suretle evde yaşanması şart değildir. Bu terim daha ziyade, şiddetin aslında bize yakın olan kişiler tarafından- yani partnerler kadar arkadaşlar, tanıdıklar veya ebeveynler tarafından da- uygulandığı anlamına gelir.

Irkçılık veya bir engeli nedeniyle ayrımcılığa uğrayan kişiler, aynı zamanda aile içi şiddetten de daha fazla etkilenirler. Ayrımcılığın bu biçimde kesişebilir olduğunun idrak edilmesi, aile içi şiddete karsı mücadelede çok önemlidir.

Toplumdaki cinsiyet rolleri, ayrıcalıklar ve basmakalıp varsayımlar aile içi şiddeti güçlendirmektedirler. Bu bireysel bir mesele değil, toplumsal ve yapısal bir sorundur. Bu nedenle, aynı zamanda insan hakları ihlali olarak da değerlendirilir ve buna karşı mücadele etmek de devletin görevidir.

Aile içi şiddet terimi birçok şiddet türünü kapsar: Aile içi şiddetten bahsedildiğinde, fiziksel şiddet, cinsel şiddet, psikolojik şiddet, sosyal veya ekonomik şiddet de söz konusu olabilir.

Aile içi şiddet çok farklı şekillerde tezahür edebilir: İtme, tekmeleme veya dövmenin yanı sıra, sürekli aşağılama, küçük düşürme veya sindirme, bunların dışında da kontrol ve tecrit, aile içi şiddet biçimleridir.

Bu terim çocuklara yönelik şiddetin yanı sıra örneğin trans bireylere yönelik şiddeti de kapsamaktadır. Üstelik şiddetin muhakkak suretle evde yaşanması şart değildir. Bu terim daha ziyade, şiddetin aslında bize yakın olan kişiler tarafından- yani partnerler kadar arkadaşlar, tanıdıklar veya ebeveynler tarafından da- uygulandığı anlamına gelir.

Irkçılık veya bir engeli nedeniyle ayrımcılığa uğrayan kişiler, aynı zamanda aile içi şiddetten de daha fazla etkilenirler. Ayrımcılığın bu biçimde kesişebilir olduğunun idrak edilmesi, aile içi şiddete karsı mücadelede çok önemlidir.

Toplumdaki cinsiyet rolleri, ayrıcalıklar ve basmakalıp varsayımlar aile içi şiddeti güçlendirmektedirler. Bu bireysel bir mesele değil, toplumsal ve yapısal bir sorundur. Bu nedenle, aynı zamanda insan hakları ihlali olarak da değerlendirilir ve buna karşı mücadele etmek de devletin görevidir.

Domestic Abuse Intervention Project, 1983, modifizierte Darstellung durch CORA 2017 

Tokat, darbe, tekme, boğma, objelerle taciz, yanıklar, ateşli silahla yaralanmalar, bıçak yaraları…
Öz saygının yok edilmesi, tehditler (örneğin ölümle, çocukların kaçırılmasıyla, intiharla), şantaj, psikolojik terör, sürekli kontrol, takip etme, peşine düşme, tanımayı reddetme, aşağılama, küçük düşürme, “deli olduğunu ilan etme”, (istenen davranış elde edilene kadar) geri çekilme/sevgiden yoksun bırakma…
Partnerlik ilişkisi içinde olunsa da cinsel içerikli küçümseyici ve aşağılayıcı sözler, cinsel eylemlere (mahrem yerlere dokunma, öpüşme vb.) ve belirli cinsel uygulamalara yönelik zorlamalar ve tecavüz, cinsel yönden kendi kaderini tayin hakkının ihlal edilmesi demektir.
Tecrit, dışarı ile temasların kontrolü, irtibat yasağı, hapsetme, çalışma yasağı, diğer aile üyeleri ve arkadaşlar tarafından şiddete uğrama tehdidi, şantaj ve sindirme aracı olarak evcil hayvanların hedef alındığı şiddet.
Fail, uyguladığı şiddetin nedenlerini kendisinde değil, dış koşullarda (örneğin alkol tüketimi, işteki zorluklar) veya partnerinde (“beni tahrik etti”) arar. Suçlu olan kendisi değil, diğerleridir.
Çocuklara ve diğer aile üyelerine yönelik şiddet tehditleri, çocukların rehin alınarak zorla alıkonması, ayrılık/boşanma sırasında veya eski eşle temas kurmak için çocukların aracı olarak kullanılması.
Ayrıcalıkların istismar edilmesi: Partnere olan bağımlılığın güçlendirilmesi; kendi avantajlarının, mevcut eşitsizliklerin, daha iyi konumda/statüde olmanın istismar edilmesi (engelli olma, oturma izni, kadın-erkek, sağlık durumu, bakım durumu…).
Gelir veya nafakayı kesme, failin ortak gelir üzerindeki tek başına erişimi ve kontrolü, borç edinme ve bunların sorumluluğunu başkalarına yükleme.

Buradaki belirleyici faktör yapısal güç dengesizliğidir. Bunun anlamı sudur: Toplumsal veya sosyal konumu nedeniyle bir kişi tek taraflı olarak baskın bir şekilde hareket etme imkânına sahiptir ve hem ilişkinin ve hem de günlük yaşamın kurallarını belirler.

Güç dengesizliğini incelemek ve bunu tanımlamak, meseleyi bireysel düzeyden toplumsal düzeye çıkarmaktadır. Artık mesele, sadece iki kişinin kavga etmesi değil, bu kavgada veya genel olarak bu iki kişinin ilişkisinde, tek bir bireyin (yapısal olarak) daha fazla güce sahip olmasıdır – ki bu güç, cinsiyet rollerinden, sahip olunan ayrıcalıklardan ve basmakalıp varsayımlardan, ayrıca sosyal konumdan kaynaklanmaktadır.

Aile içi şiddetin yapısal bir problem/fenomen olmasından dolayı, bu şiddet aynı zamanda insan hakları ihlali olarak da anlaşılır. Dolayısıyla aile içi şiddetle mücadele, bireysel bir mesele değildir, devletin de görevidir.